HALI SAHA GEYİKLERİ :))))) * Ben yoruldum kaleye geçecem ya. * Paraları kim topluyo ? * Abi sen verde benim para arabada. * Sıcak sular akıyor mu, şampuanı olan var mı ? * Anahtar kimde ? * Maçlar acaip zevklidir, maça ciddi başlanır, sonlara doğru tıkanılır ve cıvıtılır. * --- Yavaş lan hayvan.. --- dokunmadım bile lan, (Başkası bagırır, faul yapanın takımından) --- Oyna baba oyna hareket topa ! * Yaş kaç olursa olsun kenarda bekleyenler diğer maçın zili çaldığında içeri büyük bir şevkle dalarlar ve topu ısrarla arayıp bulurlar. *En heyecanlı olan bi süre sonra bağırır''Hadi baba ya başlayalım artık zaman geçiyo bak'' * Bir de maç sonu ücret toplama görevini üstlenen kişi vardır ki ağzından emdiği süt burnundan gelir, genellikle de paranın çoğunu cebinden verir 1. Ben en son 1,5 sene önce halı saha maçı yaptım abi: Ne zamandır oynamadığını baştan söyler ki, sonra oyunda koşamayınca falan arkadaşları laf ederse, “abi ben demiştim, kondisyon sıfır” cevabını verebilsin… 2. Beyler küfür yok! : Oyunda biri sinirlenip küfür ettiğinde aramızdaki en babacanımızın ortaya atılıp çıkardığı sestir. 3. Aaah solak ayak bee!: Dünyanın en kolpa lafı olan bu cümle bir sağakın cümlesidir (sağlak değil sağak bunu da açıklayacağım bir ara) Banane lan, ben mi dedim sol ayakla vur diye. Manayağa bak! Solak ayak bee diyerek vurduğun topun yanlış ayak seçimi yüzünden kaleye girmediğini ima eden kişi sopaya karşı derin özlem içindedir. 4. Abi her hafta yapmak lazım bu maçı: Pestili çıkmış köftehor, bir an gaza gelmiştir maçtan sonra. Bilmez ki ertesi 3 gün çekeceği ağrılarla en az 1,5 sene daha maç yapmayacak. 5. Abi hadi başlayalım ama zaman geçiyo: Aylarca, yıllarca spor yapmayan adam sırf para verdiği için bir an önce maça başlamak ister. Nerdeydin oğlum bunca zamandır sen? 6. Abi sen de olsan tam oluyo bak: İşte bu cümlenin cevabı da nah aşağıdadır: 7. Bana mı sordunuz oğlum maçı ayarlarken! 8. Abi ben geçeyim biraz da: Oyunun başında kendini Ronaldinho zanneden saf adam, gerçeklerle yüzleşip akciğerlerini eline alınca, kaleciye yanaşıp bu lafı eder. Kaçınılmazdır. * Lütfen okuyun, çünkü kendinizden bir parça mutlaka bulacaksınız !!! Halı sahaların en önemli yönlerinden biri de özellikle büyük kurumlarda çalışanları kaynaştırma vazifesidir. İyi top oynayanlar her zaman el üstünde tutulur ve haftada en azından bir saat gerçekten işe yaradıklarına inanılır. Ayrıca, bir haftalık muhabbet malzemesi de fazlasıyla elde edilir. Bir de tabii amirinize atacağınız bacak arasının ya da suratına çarptıracağınız topun herhangi bir ceza-i müeyyidesi yoktur! Üniversitede okuyup da halı saha maçı yapmamış ya da halı sahada oynayan arkadaşlarını seyretmemiş erkek öğrenci sayısı oldukça azdır. Gerçi bazıları ipin ucunu kaçırabilirler... Mesela, her fakültede kesin olarak en az bir şahsiyet vardır ki, bütün halı saha organizasyonları ondan sorulur. Bir maçtan çıkıp diğerine koşar. Öyle ki derslerde devamsızlık sınırına dayanır ama halı sahayı asla ihmal etmez. Cebinde parası yoksa bile ya borç alır ya da kendini arada kaynattırır. Hatta oynadığı bütün maçlar, umumiyetle gece 12 den sonra başlar ve haftada iki-üç maç yapar. Hani, maç trafiği neredeyse profesyonel futbolcular gibidir. Sıklıkla kullandığı cümlelerden biri de şudur: Babama söyledim, benim harçlığı gönderirken yarısını da halı sahadaki görevliye yollayacak. Nasılsa yarısını ona veriyorum; para dolaşmamış olur böylece.? Halı saha görevlileriyle muhabbeti bayağı ilerletir. Asla kaparo vermez, bir telefonla maçı bağlar. Belki de milletin göbek bağı okula, camiye falan bırakılırken; onunki halı sahaya bırakılmıştır. Çevrenize iyi bakın; mutlaka göreceksiniz böyle birilerini... Bilmiyorum, dikkat etiniz mi Halı saha maçına çıkmadan evvel hemen bazılarının yüzünde sanki Dünya Kupası finaline çıkıyormuş gibi bir ifade vardır. Maçtan evvel ısınırlar, taktik konuşurlar. Tabii taktikten kastımız, kimin nerede oynayacağı, pardon duracağıdır! Ayakkabılar, eşofmanlar ve bilhassa da formalar o biçimdir. Ronaldo mu istersiniz, Eto o mu ? İsterseniz Ronaldinho ya da Zidane da verebiliriz... Yerli çeşitlerimiz de mevcuttur. Dinç olan bedenler mütemadiyen koşmaya, pres yapmaya, kaleye bomba tesirli şutlar göndermeye, ara pasları atmaya hazırdır. Ancak müsabakanın ilerleyen dakikalarında adına kondisyon denen melun şeyin yokluğu yakalara yapışınca ayaklardaki kuvvet yavaş yavaş çekilir. Maçın başında tazı gibi sağa sola koşanlar, artık vücutlarının kendi yaptığı ağırlığı fazlasıyla hissetmeye başlar. Kafalarda taktik, plan ve düşünceler canlılıklarını halen muhafaza etseler de vücut, beynin arzularını reddeder. Zaten yorulanlar da kimsenin teklifini beklemeden kaleye geçip teneffüs molası verirler... Genelde, bu böyledir... Ne zaman halı sahada futbol oynayan birilerini görürseniz onları anlamaya çalışın... Çoğunun yüreğinin bir köşesinde olmak istedikleri bir futbolcunun izi vardır. Çalımlar atılırken, şutlar çekilirken, kendi aralarında konuşurlarken, sevinirken, üzülürken, ısınırken, paslaşırken, koşarken hep kafalarda bir hayal vardır. Halı saha, bastırılmış, dışa vurulamamış hislerin yoğunlaşma alanıdır. İnsanların serbestçe (ama belli etmediğini düşünerek) hayal kurabildiği yegâne mekânlardan biridir. Kim bilir, şartlar elverseydi ya da o ileri görüşü olmayan babalar müsaade etseydi onlar da Türkiye de, İtalya da, İspanya da, İngiltere de ve emeklilikleri yaklaşınca da Katar da top oynayabilirlerdi. Hem de Hami’den Hakan dan, Nihat tan, Yıldıray dan, Emre den, Rüştü den, Tuncay dan, Sergen den daha başarılı olurlar, onların kaçırdıklarını kaçırmaz, yediklerini yemezlerdi! Herkes biraz topçu bu ülkede... Çünkü, halı sahalar var |
5761 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |